Sümerce
dünya dilleri arasında bugün için antik veya modern hiç bir dille kesin bir
bağlantısı/akrabalığı bulunamamış ender dillerden birisi olup, yalnızca Türkçe ve Ural-Altay dilleriyle
ilişkilendirilebilen ölü bir dildir. Mezopotamya’da Önasya uygarlığının en önemli öncülerinden sayılan Sümerlerin
konuştuğu ve yazdığı bu dil, aradan geçen zaman içerisinde çeşitli araştırmalara
neden olmuştur. Tartışmaların odak noktası olan pek çok sorun vardır elbette,
ama bunlardan en önemlisi Sümerlerin ve Sümercenin kaynağı konusudur. 1800’lü
yıllardan günümüze kadar bu konuda birçok çalışma yapılmış, akrabalıklar
kurulmuş, kuramlar öne sürülmüş, fakat hiçbiri ilim aleminde yeteri kadar kabul görmemiştir. Bize göre bu
kuramlardan en çok ilgi ve destek göreni, Sümerce ile Altay dillerinden bir
olan Türkçe arasında akrabalıktır. Öyle
zannediyorum ki Mustafa Kemal ATATÜRK, o tarihlerde bile, Sumerler ile Türkler
arasında bir benzerlik/bağlantı olduğunu görmüş ve bu uygarlığın, özellikle bu
kapsamda incelenmesini istemiştir. Bu amaçla da Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Sümeroloji ve Hititoloji gibi bilim dallarının
kurulmasını sağlamış, Bu nedenle Benno Lansberger’i bölümün başkanlığına
getirmiştir.
Yeryüzünde yaşayan insanların
arasındaki anlaşmayı sağlayan dillerin kendilerine özgü birtakım yasaları bulunmakta
ve diller ancak bu yasalar nedeniyle korunup gelişebilen birer varlık
durumundadırlar. İnsanlar, kendi
aralarındaki her türlü
duygularını, düşüncelerini ve yargılarını birbirilerine iletebilmek için
dil denilen araca her zaman başvurmuşlardır. Bütün bunların yanında diller,
insanların bir nedenle kullandığı herhangi bir varlığa benzememektedirler.
Onların araç oluşu, yalnız iki insan arasındaki anlayışı sağlaması yönündedir.
Bireyler ve topluluklar arasında bu tür bir anlaşma aracı olarak görev yapan diller, bağımsız ve
kendilerine özgü birtakım temel özelliklere de sahipdirler. Bu nedenle insanlar
onlara istedikleri gibi egemen olamamakta, özel yapıları içerisinde onları
olduğu gibi kabul edip, günlük yaşamda kullanırken, bu özelliklerine de uymak zorundadırlar.
Bu nedenle her dilin tarihinde çeşitli dönemler ve gelişme evreleri
göze çarpmaktadır. Fakat bütün bu değişiklikler bilinen dil kuralları içerisin oluşmakta ve dillere yeni kelimeler kazandırmak için dışarıdan
yapılacak zorlamaların da her
zaman bu kurallar içerisinde
olması gerekmektedir. Kendi yasaları
dışındaki zorlamaları diller
hiçbir zaman benimsememişlerdir.
Her toplumun kendisine göre gizli bir anlaşma yöntemi
bulunduğuna göre, yeryüzündeki topluluklar kadar da dil var demektir. Her
toplumun dili, Sümer/Sümerce, Arap/Arapça, Japon/Japonca, Alman/Almanca ve
Türk/Türkçe örneklerinde olduğu
gibi, kendi adıyla ilgili bir kelimeyle
adlandırılmaktadır. Sümerce ve bu dili kullanan halkı Sümerler olarak
adlandıran ilk kişi 1869’da Fransız arkeolog Jules Oppert olmuştur. 17 ocak
1869’da Arkeoloji Derneği’nin tarih
bölümünde bir konferans vererek, bu halkın Sümerler ve dilinin de Sümerce
olarak adlandırılması gerektiğini bildirmiştir. Nedeni, Akadlar Mezopotamya’ya geldikleri
zaman Sümer kültürünü benimsemişler ve buna paralel olarak kendi dilleri olan
Akadca’yı yazmak için çivi yazısından yararlanmışlardır. Bu nedenledir ki, Sümer kelimesi, Akadlar’ın yazılı belgelerde
kullanmış oldukları “māt šumerim - Sümer ülkesi” ifedesinden almıştır.
Sümer kelimesinin okunup anlaşılmasında olduğu gibi, ses değerlerinin
saptanmasında da Akadça’dan yararlanılmış, Sümercedeki hecelerin ses değerleri
hakkında kesin bilgilerimiz olmadığı için, Akadca’daki ses değerleri, Sümercede
de aynen kabul edilmiştir.
Akadca
|
ka-ab-tum
|
ağır
|
Sümerce
|
ka
|
ağız
|
|
a-bu-um
|
baba
|
|
a
|
su
|
|
e-pe-šum
|
yapmak
|
|
e
|
konuşmak
|
|
du-ul-lum
|
iş, görev
|
|
du
|
gitmek
|
Sumerce’nin
ve Akadça gibi dillerin yazıldığı çivi yazısında toplam 598 işaret bulunmaktadır.
Çivi yazısının dikkat edilmesi gereken özelliklerinden birisi ve belki en
önemlisi, aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi, “çok seslilik” denilen, bir
işaretin, değişik bir kaç sesi karşılamış olmasıdır.
DU
|
du
|
Akadca
|
alākum
|
gitmek
|
|
ĝen
|
|
alākum
|
gitmek
|
|
tum2
|
|
wabālum
|
taşımak
|
|
de6
|
|
wabālum
|
taşımak
|
KA
|
ka
|
Akadca
|
pûm
|
ağız
|
|
kir
|
|
appum
|
burun
|
|
inim
|
|
awātum
|
söz
|
|
zu
|
|
šinnum
|
diş
|
|
gu3
|
|
šašûm
|
bağırmak
|
|
du11(-g)
|
|
qabûm
|
konuşmak
|
KU
|
tukul
|
Akadca
|
kakkum
|
silah
|
|
du5
|
|
katāmum
|
örtmek
|
|
tuš
|
|
wašābum
|
oturmak
|
|
durun
|
|
wašābum
|
oturmak
|
|
-eš
|
|
dub-ta e-te-zi-eš2
|
|
|
še3
|
|
lu2-1-še3
|
bir adam için
|
Çivi yazısının
“çok seslilik” adını verdiğimiz bu niteliğinin yanında, başka bir özelliğini
oluşturan ve Sümercede birçok kelimenin ve çivi yazısındaki birçok işaretin
aynı sesi vermesi olan “eş seslilik” sorunundan da burada söz etmek yerinde
olacaktır.46 Çivi yazısından yapılan çevirilerde, aynı sesi veren bu
kelimelerin birbirilerinden ayrılması, ancak belirli işaret ve rakamlarla
sağlanmaktadır.
Sümerce
|
du
|
Akadca
|
alākum
|
Türkçe
|
gitmek
|
|
du3
|
|
epēšum
|
|
yapmak
|
|
du6
|
|
tillum
|
|
tepe
|
|
du7
|
|
rakāsum
|
|
bağlamak
|
|
du8
|
|
patārum
|
|
çözmek
|
|
du10(-g)
|
|
æâbum
|
|
iyi, güzel
|
|
du11(-g)
|
|
qabûm
|
|
konuşmak
|
|
du12
|
|
aåāzum
|
|
evlenmek
|
Birbirlerinden
ayrı ve bağımsız olmalarına karşın, bugün için yeryüzünde konuşulan bu diller
kendi aralarında birtakım yakınlık ve benzerliklere de sahiptirler. Diller
arasında bulunduğunu söylediğimiz bu ayrılık ve benzerlikler, kimi zaman, ancak
dilcilerin anlayabileceği kadar kapalı, bazen de, dilci bile olmayanların
görebileceği kadar açıktır. Yeryüzündeki diller arasında bulunduğunu
söylediğimiz bu yakınlık ve benzerlikleri şu iki ana bölümde toplamak
mümkündür.
1.
Köken yönünden,
2. Yapı bakımından.
Diller arasındaki yapısal benzerlik konulu bilimsel
çalışmalar XIX.yüzyılda hızlanmış, dillerin türeyişlerini inceleyen bilginler,
diller arasında yapı bakımından bir çeşit yakınlıklar ve benzerlikler
bulunduğunu anlamaya başladıktan sonra, ana kaynakları araştırmaya ve dillerin
birbirileriyle olan yakınlık derecelerini bulmaya çalışmışlardır. Dünya
dillerinin yapılarını inceleyecek olursak, genel dil sınıflamasında onları şu
üç öbekte toplamak mümkündür.
a) Tek Heceli Diller
b) Bitişken Diller
c) Bükülgen Diller
Sümerce, Mezopotamya’nın kültürünü yaratan ve çivi
yazısını ilk defa kullanan kavmin dilidir. Çivi yazısının gerektiği
şekilde doğru olarak okunmasıyla
birlikte, Akadçanın çözümlenmesinden ve anlaşılmasından sonra, yavaş yavaş
tanınmaya başlanan Sümercenin bugün için bile birtakım dil bilgisi kurallarının, ilmi ve edebi
birçok belgelerin tam anlamıyla çözüldüğünü ve anlaşıldığını kesin olarak
söylemek mümkün değildir. Kesin olarak
diyebiliriz ki, Sümercenin
çözümlenmesinde, doğal olarak çivi yazısının ve Akadça’nın başlangıcında olduğu
gibi, sürekli olarak birtakım zorluklarla karşılaşılmamıştır. Böyle olmakla
beraber, Sümerce ve Akadça olmak üzere iki dilli yazılmış metinlerde, Sümerce
satırların anlaşılmaması nedeniyle, bu satırların ya bir özelliği olduğu, ya da
Akadça’nın gizli ve anlaşılmaz bir başka yazılışı bulunduğu kabul edilmiş ve bu
konudaki tartışmalar uzun süre devam etmiştir.
Çivi yazısının XX. yüzyılın başlarından sonra çözülmesine ve Akadca
üzerindeki çalışmalar oldukça çok ileri götürülmüş olmasının yanında,
Sümercenin anlaşılması uzun bir süre daha gecikmiştir. 19. yüzyılın sonlarında,
iki dilli metinlerle ilgili olarak, gizli dil denilen satırların Sümerce olduğu
anlaşılmasına karşılık, daha bu tarihlerde Sümerceye bütünüyle ve bugünkü
ölçüler içerisinde egemen olma durumu elde edilememiştir. Ancak F.Th.-Dangin’in 1907 yılında yayınladığı “Sümerce ve Akadca Kral Kitabeleri” adlı
eseriyle, Sümercenin okunup anlaşılması yolunda ilk olumlu ve önemli adım
atılmıştır.
Şimdiye dek çivi yazısının Sümer'de doğup,
Önasya dünyasında işlerlik kazanarak, Pers dünyasına kadar yayıldığından söz
edilmiştir. Çivi yazısı ve bu sistemle yazılan dillerin çözüm hikâyesi ise, tam
ters noktada başlamış, yani bilmeceye ilk ışık tutan Eski Persçe yazıtlar
olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder